İslamda muhacir kime denir ?

Emre

New member
Muhacirlik Üzerine: İslam’da Göç, Kimlik ve Eşitsizliklerin Gölgesinde Bir Yolculuk

Bir gün bir mülteci kampında küçük bir çocuğun gözlerindeki korkuyla karışık umudu gördüğümde, aklıma tek bir kelime geldi: “Muhacir.” Bu kelimenin ne kadar derin, ne kadar insani bir anlam taşıdığını o anda anladım. İslam’da muhacir, sadece yerini yurdunu değiştiren kişi değildir; adalet, inanç ve onur uğruna yola çıkan insandır. Ama bugünün dünyasında muhacirlik, sadece inançla değil; toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi derin eşitsizliklerle de örülmüş bir hikâyeye dönüşmüştür.

---

İslam’da Muhacir Kavramının Kökeni

Kur’an’da “muhacir” kelimesi, hicret kavramıyla bağlantılıdır. Hicret, inancı uğruna zulümden, baskıdan ya da adaletsizlikten kaçıp daha adil bir düzene doğru yapılan göç anlamına gelir. Peygamber Muhammed (s.a.v.) ve Mekke’den Medine’ye göç eden sahabeler, bu kavramın ilk örnekleridir. Onlara “muhacir,” Medinelilere ise “ensar” denilmiştir.

Kur’an’da “Allah yolunda hicret edenler” (Nisa, 4/100) ifadesiyle muhacirlik, sadece fiziksel değil, aynı zamanda manevi bir dönüşüm olarak da tanımlanır. Fakat modern dönemde bu kavram, dinî anlamını korurken sosyolojik olarak çok daha geniş bir bağlama oturmuştur: savaş, yoksulluk, cinsiyet eşitsizliği, ırkçılık ve sınıf ayrımı gibi nedenlerle yer değiştirmek zorunda kalan milyonlarca insanın hikâyesine dönüşmüştür.

---

Toplumsal Cinsiyet ve Muhacir Kadının Sessiz Direnişi

Kadınlar göç süreçlerinde genellikle görünmeyen aktörlerdir. Oysa Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, dünya üzerindeki mültecilerin yaklaşık yarısı kadındır. İslam tarihindeki ilk muhacir kadınlardan biri olan Hz. Ümmü Seleme, Mekke’de gördüğü baskılara rağmen hicret etme cesareti göstermiştir. Bu olay, kadınların inanç uğruna verdikleri mücadelelerin erken bir örneğidir.

Günümüz dünyasında muhacir kadınların yaşadığı zorluklar, dini bağlamın ötesinde sosyoekonomik engellerle de şekillenir. Türkiye’de Suriyeli kadınlar üzerine yapılan 2021 tarihli Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü araştırması, göçmen kadınların %68’inin eğitimine ara vermek zorunda kaldığını, %52’sinin ise kayıt dışı ve güvencesiz işlerde çalıştığını göstermektedir.

Bu tablo, İslam’ın “muhacire sahip çıkma” ilkesinin toplumsal yapılar içinde ne kadar aşındığını gösterir. Kadınların muhacirlik deneyimleri, sadece coğrafi değil, aynı zamanda kültürel sınırları da aşan bir varoluş mücadelesidir.

---

Erkek Muhacirler ve Toplumsal Roller: Koruyuculuk, Sorumluluk ve Çatışma

Erkek muhacirler tarih boyunca göçün stratejik ve fiziksel yükünü taşımıştır. İlk Müslüman muhacirlerden Hz. Bilal gibi isimler, hem kölelikten kurtuluşu hem de inanç temelli özgürlüğü simgeler. Ancak modern dönemde bu sorumluluk, çoğu zaman toplumsal baskıyla birleşir.

Göçmen erkeklerden genellikle “ailesini geçindiren, koruyan” bir figür olmaları beklenir. Bu beklenti, ekonomik yetersizliklerle birleştiğinde psikolojik travmalara yol açar. Migration Studies Journal’da yayımlanan 2020 tarihli bir araştırma, savaş sonrası göç eden erkeklerin %45’inde kimlik krizi ve depresyon belirtileri görüldüğünü belirtir.

İslam’ın adalet anlayışı bu noktada devreye girer. Peygamber (s.a.v.) “Gerçek muhacir, Allah’ın yasakladığı şeylerden hicret edendir” buyurur (Buhari, İman 4). Yani asıl hicret, sadece fiziksel değil, zihinsel bir dönüşümdür. Erkek muhacirin yükü, sorumlulukla birlikte manevi bir yeniden inşa sürecidir.

---

Irk ve Sınıf: Eşitlik İlkesinin Gölgesinde Gerçek Eşitsizlikler

İslam’da tüm insanlar “bir annenin çocukları” olarak tanımlanır (Hucurat, 49/13). Fakat tarihsel ve toplumsal pratiklerde bu eşitlik her zaman gerçekleşmemiştir. Afrika kökenli Müslüman muhacirlerin Arap dünyasında karşılaştıkları ırksal önyargılar ya da Güney Asya’daki sınıfsal ayrımlar, bu gerçeği açıkça gösterir.

Modern dünyada “muhacir” kimliği sıklıkla ekonomik statüyle eşleştirilir. Avrupa’ya göç eden Müslümanlar çoğunlukla alt sınıflarda konumlanır; bu durum, inançsal değil sosyoekonomik ayrışmaların ürünüdür. 2022’de European Migration Network tarafından yapılan bir rapor, Avrupa’daki Müslüman göçmenlerin işsizlik oranının yerel halka göre iki kat fazla olduğunu göstermektedir.

İslam’ın ilk dönemlerinde muhacirlerle ensar arasındaki kardeşlik ilişkisi, sınıf farklarını ortadan kaldıran örnek bir dayanışma modeliydi. Bugün ise bu ilke, kapitalist ekonomik sistem ve ulus-devlet sınırları içinde yeniden sorgulanmak zorundadır.

---

Muhacirlik, Aidiyet ve Kimlik Sorunu

Göçmenlik, yalnızca yer değiştirmek değil, aidiyetin yeniden tanımlanmasıdır. Muhacirler, yeni toplumlarda sıklıkla “öteki” olarak görülür. Bu durum hem dini hem kültürel kimliğin sınanmasına yol açar.

Kadınlar bu süreçte sosyal kabulün duygusal yönleriyle mücadele ederken, erkekler daha çok ekonomik ve hukuki alanlarda direnç gösterir. Ancak her iki durumda da kimlik inşası, toplumun normlarına göre şekillenir. Bu noktada İslam’ın “ümmet” anlayışı, ırk, sınıf ve cinsiyet farklarını aşan bir kapsayıcılık önerir. Fakat bu idealin pratiğe dönüşmesi, sadece dini söylemlerle değil, toplumsal politikalarla mümkündür.

---

Eleştirel Bir Değerlendirme: Dini İlke ile Sosyal Gerçek Arasındaki Uçurum

İslam’da muhacirlik, dayanışma ve merhamet üzerine kuruludur. Ancak günümüz toplumlarında bu kavram çoğu zaman siyasi söylemlere, milliyetçi reflekslere ve ekonomik kaygılara kurban edilir. “Misafir” statüsüyle yıllarca yaşamaya zorlanan mülteciler, modern dünyada birer “kalıcı geçici” haline gelir.

Bu durum, dini öğretilerle çelişir. Kur’an’da “Onlara yurtlarını açan ve kendilerinden önce iman edenler, muhacirleri kendilerine tercih ederler” (Haşr, 59/9) buyrulur. Yani gerçek ensarlık, maddi fedakârlıktan öte, insani bir dayanışmadır.

---

Sonuç: Modern Muhacirliğin İmtihanı

Bugün “muhacir” denince akla sadece savaş mağdurları değil; iklim krizi, ekonomik adaletsizlik ve toplumsal baskılardan kaçan milyonlarca insan gelir. İslam’ın muhacirlik öğretisi, bu insanlara karşı ahlaki bir sorumluluk yükler: onları sadece “yardım edilmesi gereken” değil, “eşit haklara sahip kardeşler” olarak görmek.

Toplum olarak şu soruyu sormamız gerekir: Biz modern çağın “ensar”ı olabilecek miyiz? Yoksa kimlik, cinsiyet ve sınıf ayrımlarının arkasına saklanarak bu ilahi sınavı kaybedecek miyiz?

---

Kaynaklar:

- Kur’an-ı Kerim, Nisa 4/100; Hucurat 49/13; Haşr 59/9

- Buhari, Kitabü’l-İman, Hadis No: 4

- UNHCR Global Trends Report, 2022

- Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye’de Suriyeli Kadınlar Araştırması, 2021

- European Migration Network Report, 2022

- Migration Studies Journal, Vol. 8, 2020

- İbn Hişam, Siretü’n-Nebi

- Fatima Mernissi, Beyond the Veil: Male-Female Dynamics in Modern Muslim Society, 1987